• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uyanisyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
  • https://twitter.com/uyanisyayinevi
  • https://www.instagram.com/uyanisyayinevi

Günün Sözü

Anne, sadece, evladının maddî varlığının şekillenmesinde önemli bir vesile olmayıp onun manevî varlığını yani şahsiyetini de ilmek ilmek dokur.

ŞAHSİYET MİMARLARI ANNELER*

Ne güzel hayatı analarla yaşamak

Yürekleri temiz, alınları ak

Duyguları bile haramdan uzak

Sıcak analar bilirim

Yavuz Bülent Bâkiler

İslâmiyet’ten önceki Türkçe metinlerde daha ziyade ‘oguş’ ve ‘uruk’ kelimeleriyle ifade sâhasına çıkan aile kavramı, Türk milletinin tarih boyunca önem verdiği ve hayatının merkezine yerleştirdiği bir yapı olmuştur. Türkçedeki aile ile ilgili kelime, kavram ve deyimlerin diğer dillere nazaran çok oluşu bu önemin bir göstergesidir. 

Sosyal açıdan ise ‘aile’nin bizde, biyolojik temelli bir bağın adı olmaktan çok, hissî bir râbıtanın yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Bu manevî râbıtanın selâmet ve devamlılığını sağlayan sevgi, saygı, sadakat, fedakârlık gibi duyguları hakkıyla taşıyan ve bu duyguları ailenin diğer fertlerine en güzel şekilde yansıtan kişi de şüphesiz, ‘anne’dir. Anne; vermenin zirvesi, diğergâmlığın şâhikasıdır. Hem Türk kültüründe hem de İslâm inancında övülen bir mertebedir annelik. Belki de anneye verilen ehemmiyetin ve ona duyulan sevginin bir nişanesi olarak, bu milletin fertleri, çarşıda, sokakta hiç tanımadığı yaşça büyük hanımlara ‘Anne!’ diye seslenmiştir. Canı acımış bir insanın, hastalığa dûçar olmuş bir kişinin ağzından ilk ve en çok ‘Anam, anneciğim!’ sözcüklerinin dökülüvermesi de bundandır. 

Anne, sadece, evladının maddî varlığının şekillenmesinde önemli bir vesile olmayıp onun manevî varlığını yani şahsiyetini de ilmek ilmek dokur. Evladının ruhunda bıraktığı olumlu tesirler, büyüyüp çeşitli meşgale ve buhranlar arasında kendini kaybettiği anlarda, evladı silkeleyip kendine getirir. Annelerin çocuk ruhuna nakşettiği izler bir hatıratta, bir şiir veya romanda da karşımıza çıkabilir. Bu anlamda, Türk edebiyatına mührünü vurmuş iki kalemin, Yahya Kemal Beyatlı ve Peyami Safa’nın anneleriyle olan münasebetleri bahse değer bir mevzu olacaktır.

Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal’in hatıralarını okuduğumuzda, annenin şahsiyetiyle bütünleşmiş bir tablo görürüz. Hatıratında annesinin son derece hisli, vakar ve haysiyet sahibi olduğunu ifade eden Yahya Kemal, annesine ait ruhi özellikleri bütün canlılığıyla hatırlamaktadır. Annesi ona o devirde Müslüman Türk evinin iki başucu kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i öğretir ve sabah namazlarını eda ettikten sonra, başında beyaz örtüsüyle Yazıcızade’nin ‘Muhammediye’sini okurmuş. Yahya Kemal, annesinin beyaz başörtüsüyle elindeki kitaba vecdle eğilişini ömrü boyunca unutamaz. Bu ânın güzelliğini şu ifadelerle dile getirir: “Çok yerlerini anlamadığım hâlde, annemin yüksek sesle ve makamla okuyuşundan dinlediğim Muhammediye’nin o mısraları bana bizim öz maceramız, evimizin, mahallemizin, Üsküp’ün ve müphem surette bütün milletimizin dünya ve âhiret macerası gibi gelirdi. Daha o yaşta Yazıcızade Mehmet Efendi’nin Türklükle İslâmlığı yoğuran, millî, İslâmî harsını benliğimde hissetmeye başlamıştım.”1  

Yahya Kemal’in manevî ve millî benliğinin teşekkül etmesinde temel olan bu iki kitaptan sonra Yunus Emre ilâhîleri gelmektedir. Yahya Kemal, Allah aşkının ‘Türk’çe terennümü olan bu ilâhîleri makamlarıyla annesinin sesinden duyar ve öğrenir. Annesinin sesindeki hüzünlü ve ruhanî tını onu farklı farklı âlemlere götürür.

Yahya Kemal’in annesi Nakiye Hanım’ın kavî imanı hem çocuklarına hem de evin havasına akseder. “Minarelerde ezan başladığı zaman evimizde ruhani bir sessizlik olurdu… Annemin dudakları ism-i celalle kımıldardı.”2 

Anne Nakiye Hanım, oğluna tarih ve millet şuuru verme hususunda da ihtimam gösterir. Ona, “Oğlum, bu dünyada iki insanı sev: Peygamber Efendimizi, bir de Sultan Murad Efendimizi.” diye nasihatte bulunur. Burada kastedilenin, Üsküp’te kendi adına yaptırdığı cami bulunan II. Murad’ın şahsında devletin ta kendisi olduğu söylenir. Annesinin söylediği bu sözler, Yahya Kemal’e daha o yaşlarında, kutlu bir dine ve köklü bir millete mensubiyet duygusunu kazandırmıştır. Şairin bir keresinde karşılaştığı şu manzara da ondaki millî şuurun tamamlayıcısı olacaktır: “Bir gün evimizde kadın misafirler bulunduğu bir sırada annem bu kadınların yanında beni öperken “inşallah şehit olur” demiş ve ağlamıştı… Hiç şüphesiz, gözünün önüne gelen manzaraya dayanamamakla beraber, bir şehit annesi olmanın faziletini de idrak etmekte idi.”3 

Yahya Kemal de annesine son derece bağlıdır. O da annesi gibi, tam manasıyla bir Müslüman şehri olan Üsküp’ü çok sevmekte, ailenin diğer bireylerine de annesinin gözünden bakmaktadır. O daha çocukken ölen annesinin vefatından özellikle babasını sorumlu tutmuş ve onu bir türlü affedememiştir. Üsküp’ün elimizden çıkışı da Yahya Kemal’in gönlünde onulmaz bir yara açmıştır.

Şairin annesinin ölümüne yakın yaşadığı şu hadise, onun annesine bağlılığının hangi boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından bir hayli dikkat çekicidir: “Yalnız arada sırada anneme dair endişeler hissediyordum. O zaman gidip bir köşede ağlıyor ve annemin ölümünden korktuğumu söylüyordum. Çocukluğun bu şevk ve hüzün cezr ü medleri ortasında iken bir gece annemin etrafında fazla kalabalık kadınlar gördüm. Evde bir fevkalâdelik vardı. İçimi cehennemî bir üzüntü kemiriyordu. Ne olacağını kestiremiyordum. Evimizin üzerinde bir felâket dolaştığını ayan beyan görüyordum. O gece annemin hasta yattığı salonun yanında bir odada yatıp uyumayı istedim. Anneme bakan kadınlar razı oldular. Belki de annemin arzusu buydu. Gece uzun müddet uyuyamadım. Yorganımın altında ağladım. Uyuyunca da korkulu rüyalara daldım. Bu rüya içinde hayatımda en fevkalâde bir hadise idrak ettim. Rüyamda annemin son nefesini verdiğini ve muhibbesi Naime Hanım’ın kucağında çenesinin bağlandığını görüyordum. Bu rüyanın korkusuyla uyandım. Yataktan fırladım. Odanın kapısını açtım. Hakikaten annemi rüyada gördüğüm vaziyette Naime Hanım’ın kucağında çenesi bağlanırken gördüm.”4  Şair, bu manzarayı ömrü boyunca unutamayacaktır.

İşte Yahya Kemal’in kişiliğinin oluşmasında, birçok şiir ve yazısının vücut bulmasında bu anne müessir olmuştur. Onun manevî ve millî benliğinden sıyrılır gibi olduğu Fransa yıllarında da bu anne tablosu onu silkeleyip kendine getirmiştir.

Peyami Safa

Bir diğer edibimiz, Türk nesrinin güçlü kalemlerinden merhum Peyami Safa’nın annesiyle arasındaki bağ da oldukça güçlüdür. İki yaşındayken babasını kaybeden Peyami Safa’yı annesi tek başına, büyük zorluklar içinde büyütmüştür. Dokuz yaşında yakalandığı kemik iltihabı hastalığı sebebiyle büyük acılar çeken Peyami Safa’nın bu zorlu döneminde yanı başındaki kişi yine annesi olmuştur. 

Peyami Safa da çocukken, bu bağın vermiş olduğu hassasiyetle, annesi Server Bedia Hanım’a geçim hususunda yardımcı olmak için kurabiye satmaya karar verir. Ama nedendir bilinmez, annesinin yaptığı kurabiyeleri, satılsın diye mahalle bakkalı yerine kitapçı dükkânına götürür. Kurabiyelerin ne kadarının satıldığını görmek için kitapçı dükkânına heyecanla giden Peyami Safa, kurabiyelerin aynen durduğunu görünce çok üzülür. Peyami Safa’nın, kurabiyeleri bakkal yerine kitapçıya götürmesi, onun ileride yapacağı meslekî tercihle ilgili önemli bir ipucudur aslında. Daha sonra yazdığı birkaç nüshalık hikâyeyi “Sakın Bu Kitabı Okumayın!” başlığıyla yine aynı kitapçının vitrinine koymuştur. Hatta “Kitabı siyah bantla da sarmalamış, tecessüsü açan en büyük anahtarın bir kilitten ibaret olduğu kaidesini o yaşta keşfetmiş olmanın mükâfatı olarak, az sayıda bastırdığı ilk eserini birkaç günde bitmiş görmenin hazzına ermişti.”5  Peyami Safa, geçimini sağlamak için yazdığı polisiye romanlarında ise annesi Server Bedia Hanım’ın adını Server Bedi şeklinde değiştirerek müstear ad olarak kullanmıştır. 

Peyami Safa’nın çocukluk yıllarında annesinden sonra en yakınında olan kişiler, babası İsmail Safa’nın yakın arkadaşları olan Tevfik Fikret ve Abdullah Cevdet’tir. Hatta Peyami adını ona Tevfik Fikret koymuştur. Peyami Safa ilk çocukluk yıllarında Tevfik Fikret’in şiirleriyle haşır neşir olur ve onun birçok şiirini ezberler. Abdullah Cevdet’in çıkardığı İçtihat dergisine de çocukken sık sık uğradığını hatıralarında anlatır. Batıcı ve materyalist fikirleriyle tanınan bu iki ismin Peyami Safa’nın fikriyatına tesir etmemesi yine annesinin ona vermiş olduğu millî ve manevî istikamet sayesinde mümkün olmuştur. Peyami Safa hayatı boyunca Türk milletinin değerlerini azîm bir inançla savunmuş ve kalemini bu doğrultuda cesurca kullanmıştır. Peyami Safa ve Yahya Kemal’in hatıralarını okuduğumuzda karşımıza çıkan anne vurgusuna muhakkak ki başka başka edebiyatçılarımızda da şahit olacağız. Onlar da sevgi sevgi, emek emek nakışlanmış gönüller… Ve daha niceleri… Şiir dilinde, roman tadında “anne” olacak…

Fatma Betül ARIKAN

DİPNOTLAR:

1 Nihad Sami BANARLI, Yahya Kemal’in Hatıraları, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1960, s. 24-25.

2 a.g.e., s. 26.

3 a.g.e., s. 26.

4 Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hâtıralarım, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1973, s. 7-8.

5 Ergun GÖZE, Peyami Safa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. 10.

KAYNAKÇA:

BÂKİLER, Yavuz Bülent, Harman, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 2002.

BANARLI, Nihad Sami, Yahya Kemal’in Hatıraları, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1960.

BEYATLI, Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hâtıralarım, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1973.

GÖZE, Ergun, Peyami Safa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.

GÜNGÖR, Şeyma, Türk Halk Edebiyatına Dâir, Çantay Kitabevi, İstanbul 2006.

KÖSOĞLU, Nevzat, Peyami Bey, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2011.

YETİŞ, Kâzım, Yahya Kemal-Hayatı, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1998.

* Rengâhenk Dergisi'nde yayınlanmıştır.



1705 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Okuyalım, Okutalım
Site Haritası