• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uyanisyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
  • https://twitter.com/uyanisyayinevi
  • https://www.instagram.com/uyanisyayinevi

Günün Sözü

Taha Sûresi'nde Peygamber Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) "De ki: Rabb'im ilmimi artır." şeklinde dua etmesi emrediliyor.

Taha Sûresi'nde Peygamber Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) "De ki: Rabb'im ilmimi artır." şeklinde dua etmesi emrediliyor. Allah katında öğretilen bu duanın kuşatıcılığı ve Nebiler Nebisi'nin ilim talebinde bulunması, haliyle bizleri düşünmeye sevk ediyor.

Zira İlahî vahye mazhar olan Yüce Peygamber, ilminin artmasını niyaz etmekle mükellef ise ümmeti olarak bizler de bu talepten müstağni olamayız değil mi? İlim talebinin duanın adabından olduğu aşikâr. Ancak bazıları sadece kavlî (sözlü) değil, fiilî olarak da dua ediyor ve ilim tahsili için yollara düşüyor. İşte ilim uğruna yapılan bu yolculuklara rıhle adı veriliyor. Bu kavram lügatin tozlu sayfalarında kalmış gibi görünse de hayatımızın tam ortasında yer alıyor.

Aslında hadislerle ilgili net bilgilere ulaşmak amacıyla yapılan yolculuklar 'rıhle' adını taşıyor. Bu seyahatlerin ilk uygulamaları ise Resûl-i Ekrem dönemine kadar gidiyor. Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu duyan bazı kimseler O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem) tanıma, Kur'an'ı ve yeni dinin esaslarını öğrenme amacıyla yanına geliyor. İhtiyaç duydukları bilgileri öğrendikten sonra kabilelerine dönüp oradakilere anlatıyor. Fakat rıhlenin daha çok hadis rivayeti alma ve teyit etme amacıyla yapılması, tabiîn (Peygamberimiz'in ashabından biriyle görüşebilen kimse) dönemine rastlıyor. Tabii o dönemde bugünkü gibi uçak ya da hızlı trenlerle seyahat edilmiyor. Gönüller Sultanı'nın bir kelamının doğru olup olmadığını öğrenmek için deve üzerinde nice çöller aşılarak günlerce, haftalarca, hatta aylarca yol kat ediliyor. Gidip memleketine dönemeyen de oluyor, ağarmış saçlarıyla geri gelen de. Hiç şüphesiz Efendiler Efendisi'nin "İlim yoluna girenlere, Allah cennet yollarını kolaylaştırır." beyanı onları motive ediyor ve her biri çıktığı seyahatleri cennet yolunun rampası addediyor.

İlim adına yapılan yolculukların söz konusu olduğu bir yerde, hadis tedvini (derleme) dönemindeki selef-i salihinin yaptığı seyahatler hatıra geliyor.

Örneğin Medine-i Münevvere'de oturan bir zat, duyduğu hadisin tek bir ravisi (rivayet eden) olduğunu öğrenince kalkıp Şam'a gidiyor. Bu hadisi teyit etmek maksadıyla onca yolu göze alıyor. Yani o günün ilim ehli, günümüzde olduğu gibi "Peygamberimiz şöyle buyurdu" diyerek hadis nakleden bir kimsenin bu sözünü kâfi görmüyor. "Bu hadisi kim rivayet etti, nasıl söyledi, hangi kelimelerle telaffuz etti?" gibi soruları sorup bunların cevaplarını detaylıca araştırdıktan sonra tatmin oluyor. Örneğin Ebu Eyyûbu'l-Ensârî, işittiği bir hadisi sormak maksadıyla Ukbe b. Amr'la görüşmek için Mısır'a gidiyor. Uzun bir yolculuk sonrasında Ukbe b. Amr'a ulaşan Ebu Eyyûb'ul-Ensârî, önce onunla kucaklaşıyor, sonra "Allah Rasulü'nden dinlediğim ve yeryüzünde ikimizden başka işiten kimsenin kalmadığı (müminin kusurunu örtmeyle alakalı) hadisi dinlemek için geldim." diyerek meramını anlatıyor. Ve Ukbe cevap veriyor: "Evet Allah Rasulü'nü şöyle derken işittim: Kim bir Müslüman'ın kusurunu örterse, Allah da kıyamet günü onun bir kusurunu örter." Bu beyanı öğrenen Hz. Eyüp, hemen Medine'ye dönüyor.

Sadece Hz. Eyüp değil, onun gibi daha nice peygamber sevdalısı O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) bir beyanı için çöl sıcağında yollara düşmekten geri durmuyor. Kûfe'de bulunan Eş-Şa'bî, işitmiş olduğu üç hadisi doğrulatmak amacıyla "Belki Hz. Peygamber'i gören veya O'nun sohbetinde bulunan birine rastlarım." diye Mekke'ye seyahat ediyor. Cabir b. Abdillah, Abdullah b. Uneys'ten tek bir hadis almak için varını yoğunu satıp deve alıyor, ardından deve üstünde bir aylık mesafeyi kat ederek Şam'a gidiyor. Hasan Basri Hazretleri, tek bir mevzu için Basra'dan Kûfe'ye hareket ediyor. İlim uğruna yollara düşenler, gittiği şehirde aradığı âlimi bulamayınca o gelene kadar bekliyor. Bekleme süresi uzayınca o beldeye yerleşenler bile oluyor. Mesela tabiûn ya da etbâut't-tabiînden bazı âlimler, uğradıkları belde kadar nisbe (soy bağı) ediniyor. Nisbeler, el-Yemenî (Yemenli), el-Mekkî, eş-Şâmî, el-Kufî, el-Basrî, el-Mısrî şeklinde ifade ediliyor. Hiç şüphesiz bu isimlendirmeler, âlimlerin hadis tedvini (derleme) için birçok bölgeyi dolaşıp o coğrafyada aidiyet kazanacak kadar kaldıklarını gösteriyor.

Yazma işinin belirli esaslara bağlanması, icazetle kitaptan rivayete izin verilmesi, kitaba olan güvenin artması gibi hususlar zamanla rıhlelerin azalmasına yol açıyor. Ebû Abdullah İbn Mende yoğun rıhle döneminin son temsilcilerinden sayılıyor. 2–4. yüzyılları arasında en hareketli dönemini yaşayan bu gelenek azalarak devam ediyor. Büyük hadis mecmualarının tasnif edilmesinin ardından yani 5. asrın ortalarından itibaren medreselerin, 6. yüzyıl ortalarından sonra dârü'l-hadislerin kurulmasıyla ilim yolculuğuna çıkma âdeti kısmen sona eriyor. Kısmen diyoruz çünkü rıhlelerin günümüze bakan yönleri bulunuyor hâlâ.

Rıhle Hayatımızın İçinde

"Bugün hadis toplamak için yolculuk yapan mı kaldı?" diyebilirsiniz. Fakat rıhle, özel anlamının yanı sıra genel manada ilim tahsil etmek üzere yapılan her türlü faaliyete deniyor. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Budak, bu kavramın günlük hayatımızda karşılığı olduğu kanaatinde. Ona göre günümüzde Allah rızasını kazanma gayesiyle, öğrenme-öğretme idealiyle yapılan ilim yörüngeli yolculuklar rıhlenin bir uzantısı. Hatta yurtdışına eğitim için gidenler, eğer rıza-yı İlahî maksadını taşıyorsa, geçmişteki rıhlelerin maddî-manevî getirilerinden de istifade edebilir.

Budak, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) "Artık Mekke Fethi'nden sonra hicret etmek söz konusu olmaz. Fakat cihad ve niyet vardır. Bu uğurda size bir görev verildiğinde tereddüt etmeden hemen koşun." hadisini hatırlatıyor.

Buradaki cihad, Allah ile insanlar arasındaki engelleri ortadan kaldırma maksatlı yapılacak her türlü işi kapsarken, niyet ise yapılacak hicrette Allah rızasını asıl gaye edinmeyi ifade ediyor. Özetle, Rabb'in rızasını kazanma uğruna yapılan günümüz yolculukları da rıhle şeklinde ele alınabilir.

İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş, günümüzde rıhle için yolculuk yapmanın şart olmadığını düşünüyor. İlim tahsil etmek için vatanı terk edip uzak diyarlara gitmek büyük önem arz etse de olmazsa olmaz değil. Çünkü insan, doğup büyüdüğü yerde de eğitim görüp bulunduğu sahada zirve noktaya ulaşabilir. Kişi, nerede ilim öğreniyorsa rıhlesi de orada denilebilir. Yenibaş, mahalledeki camiye gitmenin bile rıhle olduğu kanaatinde. Zira hedef, bilgiye ulaşmak ve ona zaman ayırmak. Dolayısıyla katıldığımız Kutlu Doğum programlarından tutun da çeşitli sempozyum, konferans ve seminerlere varıncaya kadar ilim öğrenmek için attığımız her adım rıhle sayılıyor. Bunlar klasik dönemdeki rıhlenin modern zamana yansıması olarak değerlendiriliyor.

Bilgiye Ulaşmak Artık Kolay

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayatî Yılmaz ise 'internette rıhle' yaklaşımıyla konuya bambaşka bir açıdan ışık tutuyor. Yılmaz, internette gezinme anlamında kullanılan 'sörf' kelimesini 'rıhle' manasında kullanıyor. Onun verdiği bilgiye göre Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken başlayan ve ondan sonra da hadis tarihi boyunca aralıksız devam eden seyahatler, o günün ulaşım ve iletişim şartları çerçevesinde uzun zaman alıyordu. Oysa günümüz ulaşım ve iletişim imkânları bu yolculukları birkaç saate, hatta dakikalara indirdi. Zira ulaşım araçları dünyayı küçülttü, iletişim teknolojisinde varılan seviye ise bilgiyi, masamızın üzerine kadar taşıdı. Bir bakıma develer yerlerini bilgisayara, tozlu yollar da fiber optik kablolara bıraktı. Bu imkânlar sayesinde ilim öğrenmek daha da kolaylaştı. Fakat burada şöyle bir şerh düşmemiz gerekiyor, internette amaçsız yapılan 'sörf', kullanıcıyı hiç istemediği sulara götürebilir. Hayatî Yılmaz, bu sebeple araştırmaların bilinçli bir şekilde yapılmasını, güvenilir ve bilimsel içerikli sitelerden faydalanılmasını öneriyor.

Çünkü arama motorlarından hadis sitelerini araştırdığımızda karşımıza çıkan yüzlerce sonuç, bu sitelerin pek çoğunun bireysel gayretle oluşturulduğunu gösteriyor. Böyle bir ortamda insan, doğru bilgiye ulaşayım derken yalan yanlış bilgilerin içinde kaybolabilir.

İlim tahsili deyince akla ilk dinî bilgiler gelse de Fethullah Gülen Hocaefendi'ye göre eğitim için yollara düşüp hicret etme, sadece dinî ve İslâmî ilimlerle alâkalı bir mesele değil. Pozitif, kevnî, tabiî bilimler ve fizik-metafizik bütün sahalar için aynı durum söz konusu. Burada ilim hesabına yola koyulmuş bir insanın, inanmış bir gönül olarak hareket edip, öğrendiklerini insanlık yararına kullanıp değerlendirme niyet ve azminde olması büyük önem taşıyor. Allah rızası için okumanın yanı sıra 'ilm-amel' birlikteliğine dikkat etmekte de fayda var tabii.

Zira kişi, bilgisini imanına dayanak yapmıyor ve topluma fayda sağlamak amacıyla kullanmıyorsa ilim-amel dengesinin bozuk olduğu söylenebilir. Öğrendiklerimizi hayatımıza tatbik edip bu dengeyi yakalamak ise elimizde. Yeter ki Hak rızası için ilim tahsil edenlerden olmayı ümit edip kitaplar arasında yolculuk yapalım ve Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) gibi faydasız ilimden Allah'a sığınalım. 

Alıntı



1006 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Okuyalım, Okutalım
Site Haritası