• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uyanisyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
  • https://twitter.com/uyanisyayinevi
  • https://www.instagram.com/uyanisyayinevi

Günün Sözü

Buhari'nin Rivayet Ettiği Bir Hadis - Abdullah bin Gâlib'ten Bir Dua - İbretli Bir Yazı

Bir Hadis

"Cebrail (a.s.) bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım."

Buhari

Bir Dua

"Allah'ım. Arzularımızın düşüklüğünden, kötülüğünden, amellerimizin noksanlığından, ecelimizin yaklaşmasından, salih kulların aramızdan Sana sığınırız."

Abdullah bin Gâlib

Bir Hikâye

Bazı Anlar Vardır Ki...

Hani plakasında "MUTLUYUZ" yazan taksiler vardır. Damatlar ve analar o arabayı gözler. Köşeden görününce, ön kaportasında oyuncak bebek oturtulmuş araba, yürekler cızzz eder… Ta ki, gelinin arabadan eve adım atışına kadar… Ne mutlu ve tarifsiz andır o an…

Bir zarf açılır, içinden, yılların beklenen sonucu çıkacaktır… İşte o an, her şey durur ve okunan yazıya göre yüreğin atışları da değişir…

Bir telefonun öteki ucundasınız… Duyacağınız her kelimeye odaklanmıştır tüm yürek ve teniniz… Adı bile olmayan bir bebeğin adı, bebek ......... öldü denir, öteki taraftakine… Yığılırsınız küllerinizin üstüne… Atomlara bölünür yüreğiniz ve tevekkülle “inna lillah veinna ileyhe raciun” ayeti dökülür solgun dudaklarınızdan….

Son sınav hakkınızı da kullanmış ve sonucu öğrenmek için, yaklaşırsınız sekretere… Duyacağınız rakam, ya sizi orada buhar edecek, ya da tarifsiz bir yürek heyecanı içinde, ılık ılık bir şeylerin akıp gittiğini hissettirecek tüm zerrelerinizde… İşte duydunuz, beklenen o rakamı… Kim bilir ne haldesinizdir o an..

Bir çocuğunuz doğmuştur çok uzaklarda… Ama, siz ne onu görecek, ne de öpecek hal üzeresinizdir... Belki telefondan, dünyanın o en tatlı ağlama sesini duyarsınız…

Aylar sonra, evinize ilk adımı atar atmaz, yüreğinizdeki o hasret en zirvededir… Elinizi, bebeğin üstündeki yazmaya doğru şöyle bir uzatırsınız… Yazmanın altındaki yüz, göz ve kokuyla yüzyüze geldiğiniz o an var ya… Ne desem ki, nasıl tarif etsem ki o anı…

Elleriniz titreyerek, yüreğinizde acı ile tatlı karışığı yoğun bir duyguyla, bağlarsınız kızınıza kırmızı kurdelayı…

Düğün alayı geldiğinde, yüreğinizde tanımsız ve karmakarışık duygularla, geçiverir kızınızın tüm hayatı saniye saniye yüreğinizden… Dua ve aminlerle, kendi ellerinizle bindirirsiniz arabaya kızınızı... Hüzünlü bir melodi çalmaya başlar davul ve zurnalar…

İşte o an, işte o an var ya…. Kendi ellerinizle korsunuz mezara annenizi, daha dün akşam ellerinden tutup, yanağına buse kondurduğunuz o muhterem annenizi… O mezar çukurunda cansız bedene bakarsınız son kez… Dayamalar konulup, üzerlerine hasır örtülüp, kürek kürek toprak konmaya başlanır mezara… Dudaklarınızdan ”Ölüm son değil… Ölüm ahirete açılan bir kapıdır” sözleri dökülür imanla... Toprak tümseğe son kez bakar ve “kabrin cennet olsun anne” diyerek, annesiz evinize yürürsünüz, gözyaşları içinde… O an, kitaplara sığmaz belki de...

Bir kelimeye endekslenmiştir tüm zaman, sizin için… Bu kelime, ya yüzünüze, ya telefonla, ya da telin öteki ucundan gelecektir… O tek kelime, ya dört harfli “evet” veya beş harfli “hayır” kelimesidir… O kelimenin çıkacağı dudaklara, o kelimenin yazılacağı ekrana, o kelimeyi duyacağınız ahize kilitlenirsiniz… Ve işte duydunuz, okudunuz o kelimeyi… İşte o an, ya yıkılır, ya da yüreğinizin dehlizlerinde milyonlarca kez tekrarlanır o kelime…

Elindeki kahve tepsisiyle, kapının ardında, bazen göz ucuyla, bazen kulağınızı içerden gelecek seslere odaklanarak beklersiniz tüm heyecanınızla… Öyle ya, babanız sizinle ilgili bir karar verecektir, dünür tarafına… Bazı kelimeler dökülür babanızın ağzından... O an, ya kahrolursunuz, ya sevinirsiniz çocuklar gibi… Bu kahroluş, bazen istenmediğine verilmek, bazen verilmediğine çıkar… O tarifsiz mutluluk da, bazen sevdiğine verilmeğe, bazen de verilmediğine çıkar o an…

Bazı anlar vardır hayatımızda. Tanımsız, tarifsiz ve içine yıllar aylar sığabilen anlar… Zaman donar kalır, o anlarda. Tüm yaşamımız, o anlara bağlıdır bazen… Bazen de, zaman durur, düşünemez, duyamaz ve işitemez oluruz, tarifsiz bir zaman diliminde…

Hani, bir şarkının mısralarında “öyle bir an geldi ki, seni mehtap sandım” şeklinde mırıldanan, kaç an vardır hayatımızda? Bazımız, o anları hatırlar ve derinden, gizli gizli içimize akıtırız o anların bizdeki izlerini…

Bazımız ise mısralara döker, bazılarımız ise "kadehlerde aradım, o dudak izlerini" der, melodilerdeki o gizemli sırra sarılırız… Bizi, hayvandan ayıran en büyük özelliğimiz, duygularımız olduğuna göre, insanlar adedince o anlar var demek ki...

www.hikayearsivi.net



1680 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Okuyalım, Okutalım
Site Haritası