• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uyanisyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
  • https://twitter.com/uyanisyayinevi
  • https://www.instagram.com/uyanisyayinevi

Günün Sözü

Hekim-hasta ilişkisinin temeli karşılıklı “saygı”ya dayanır.


Günümüzde taşlar iyice yerinden oynadığı için “yüksek değer” ifade eden meslek alanları “zanaat” gibi algılanmaya başlandı.

Hiç kuşkusuz bunda “herkes”in payı vardır. Hekim-hasta ilişkisinin temeli karşılıklı “saygı”ya dayanır. Saygının olmadığı yerde sevgi de olmaz sabır da!

Öğretmenlik, hekimlik, din görevliliği gibi toplumun büyük saygı duyduğu alanlarda görev yapanlar, günümüzde kültür düzeyinin düşüklüğünün bir göstergesi olarak toplumun önemli bir kesimi tarafından, hiç de hoş olmayan kaba tavırlara muhatap olmaktadırlar.

Bu “mesleklerin” saygınlığı, bu alanlarda “görev icra edenler” ve onlara muhatap olan kesimler (halk) tarafından asla aşındırılmaması gerekir/di.

Mahşerî vicdanda yer bulan, “Yarım doktor insanı candan, yarım imam insanı dinden eder” söylemini gözümüzün önüne getiriverelim. Meselâ “doktor” ne zaman tekrar hekim olursa, işte o zaman “tıp” tekrar saygınlığını kazanmaya başlayacak demektir. Tıp sahasında ahlâkın önemli olduğu, tıpla ahlâkın birbirlerinden ayrılamayacakları anlayışı ve tıbbî etikle ilgili düşünceler geçmişte de irdelenmiş ve çeşitli eserlerde ortaya konmuştur.

Tıbbı, Eflâtun (M.Ö. 427 – 347) ve Galen’den (ö. 200?) hareketle et-tıbbü’r-rûhânî ve et-tıbbü’l-cesedânî şeklinde iki kısma ayıran Ebû Bekir er-Râzî (ö. 313 / 925), hayatı boyunca tıbbın her iki bölümüyle de ilgilenmiş ve bunlarla ilgili eserler yazmıştır (Kitâbü’l-hâvî ve Kitâbü’l-mansûrî; et-Tıbbü’r-rûhânî gibi).

Râzî’ye göre insanın nefsinde gelişen psikolojik uyarımlar, fizyonomik belirtilerle anlaşılıp açıklanabileceği için, “beden tabibi”nin aynı zamanda “ruh tabibi” olması gerektiği ve bu sebeple de söz konusu iki disiplinin birlikte yürümesi ve gelişmesi kaçınılmazdır. Her ne kadar İslâm dünyasında “et-tıbbü’r-rûhânî” anlayışı, Kindî’ye (ö. 252 / 866?) kadar geri götürülebilirse de, Kindî bu konuda özel bir kavram geliştirmemiştir.

Dolayısıyla İslâm düşünce tarihinde bu kavramı ilk defa Râzî kullanmıştır. O, et-Tıbbü’r-rûhânîyi, insanın eylemlerinin aşırılıklardan korunup itidal üzere olmalarının sağlanması için delil ve burhanla yapılan bir ikna faaliyeti olarak tanımlar. Râzî, söz konusu eserlerinde hekimlik ahlâkıyla ilgili olarak, hem hekimin sahip olması gereken ahlâkî özellikler ile hastalara karşı görevlerinden, hem de hastaların doktora karşı görevlerinden bahsetmektedir.

Hekimin özellikleri:

1. Hekim, hekimlik alanında inceleme ve araştırmalarını arttırmak suretiyle kendini geliştirmelidir.

2. Hekim kendini oyun, eğlence ve zevk-i sefadan korumalı, özellikle alkol alma konusunda dikkatli olmalı ve asla içkiye müptela olmamalıdır. Çünkü bu durum, onun mesleğinde tedavisi imkânsız hatalar yapmasına sebep olur.

3. İyi bir meslekî bilgiden sonra en fazla ihtiyaç duyduğu husus, hastalara karşı iyi davranmak ve onlara iyi muamele etmektir. Bunun için kibir ve gurur gibi ahlâkî kötülüklerden uzak durmalıdır.

4. Hekim, hafife alınmasına ve küçük görülmesine sebebiyet verecek derecede alçak gönüllü de olmamalıdır. Çünkü doktor, hastanın gözünde üstün ve yüce bir şahsiyettir.

5. Hekim, zaman zaman hastaların kalplerini kazanmak ve sevgilerini elde etmek için onlardan yardım istemelidir.

6. İnsanlar arasında herhangi bir ayırım yapmamalıdır. Zenginleri ve makam-mevki sahibi insanları tedavi ettiği gibi, fakirleri de tedavi etmelidir. Hatta hekimin, fakir ve kimsesizleri tedavi etmeyi, zengin ve nüfuz sahibi kimseleri tedavi etmekten daha çok istemelidir.

7. Hekim, hastanın kendisine verdiği veya vereceği ücretten ziyade onu tedavi ederek sağlığına kavuşturmayı gaye edinmelidir.

8. Hekim, hastalarına karşı bir arkadaş gibi davranmalı ve onların başkalarının duymalarını istemedikleri sırlarını korumalıdır. Çünkü bazı insanlar anne, baba ve çocukları gibi en yakınlarından bile gizledikleri, onların bilmemesi için özel bir önem gösterdikleri hastalıklarını zorunlu olarak hekime açarlar.

9. Hekim, mümkün görünmese bile, her zaman hastaya iyileşeceği ve sağlığına kavuşacağı ümidini vermelidir. Çünkü nefis, beden üzerinde etkili olup, bedenin mizacı nefsin ahlâkına tâbidir.

Hastanın yapması gereken görevler:

1. Hasta, kendisini tedavi eden hekime karşı iyi davranmalı ve güzel sözler söyleyerek onun gönlünü kazanmalıdır. Hasta böyle bir metot takip ettiğinde, hekim de onun sağlığı noktasında daha titiz olacaktır.

2. İnsan (hasta), muhtaç olmadan önce doktorunu bulup hazırlamalıdır. Böyle bir durumda hasta, hekimle doğrudan diyalog kurma imkânına sahip olur.

3. Hasta-hekim ilişkisinde, hekim açısından gizlilik, hasta açısından ise açıklık esastır. Hastanın hiçbir şeyi atlamadan, en samimi arkadaşıyla konuşuyormuş gibi, hastalığını ilgilendiren her şeyi doktoruna anlatması gerekir.

Bu bağlamda hastanın hekime karşı işlediği hataların en büyüğü, hekimden herhangi bir şeyi gizlemesidir. Böyle bir durumda, hastanın hatası iki katına çıkmış olur. Hasta ile doktorun arasında sır olan bir şey kalmamalı ve aracıya ihtiyaç duyulmayacak derecede birbirlerine yakın olmalıdırlar.

Dr. İhsan Alperen



1537 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Okuyalım, Okutalım
Site Haritası