• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uyanisyayinevi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
  • https://twitter.com/uyanisyayinevi
  • https://www.instagram.com/uyanisyayinevi

Günün Sözü
Uyanış Yayınevi Bir Uyanışın Öncüsü

UYANIŞ YAYINEVİ
BİR UYANIŞIN ÖNCÜSÜ

KURUCUSU
Yaman Arıkan

KURULUŞ TARİHİ
1968

KURULUŞ GÂYESİ

Türk Milleti’nin Evlâtlarını Doğru
Bilgiler Işığı İle Aydınlatmak

Kuruluşun Fikrî-Felsefî Dayanağı

Bu projemizle, “Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketi”ni başlatmış bulunuyoruz.

Ciddî her hareketin, mutlaka bir fikrî-felsefî dayanağı olur. “Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketi”nin fikrî-felsefî dayanağı aşağıdadır:

Tabîbin (hekîm, doktor), önüne gelen hasta için başta yapması gereken en mühim şey, hastanın hastalığına doğru bir teşhis koymaktır. Zîrâ, teşhîs yanlış olursa tedâvî de yanlış olur ve hastanın iyileştirilmesi ümidi ortadan kalkar. Bu ölçü, cemiyetlerin ve milletlerin ictimâî-sosyal mesele (problem)lerinde de aynen geçerlidir. Yâni, hayâtta bocalayıp duran, sıkıntılarını halledemeyen ve bir türlü durulamayan milletlerin veya toplumların esas problemlerine, doğru bir teşhîs konarak iyileştirme yoluna gidilmedikçe, o milletler veya toplumlar da ilel’ebed bocalarlar dururlar!...

İşte bu düşünüş ve mantıkla hareket ederek, biz de Türk Milleti’nin evlâdlarının pek çok konularda bocalayıp durmalarının sebeplerini araştırdık ve doğru teşhîsimizi koyduk. Bu teşhîsimizde, ortaya şu çıktı:

- CEHÂLET - BİLGİSİZLİK!...

Demek ki, Türk Milleti’nin evlâdlarının, hayâtta birçok konuda bocalayıp durmalarının esas sebebi cehâlettir, bilgisizlik’dir. Sıkıntılarımızın sebebinin doğru teşhîsi böylece tesbit edildikten sonra, sıra tedâviye gelir. Teşhîs doğru olunca, doğru tedâvî uygulama imkânına da her zaman sâhipsinizdir. Artık geriye, hemen harekete geçip tedâvî işlemine başlamanız gerekir!...

Milletçe pek çok konudaki hastalığımız cehâlet-bilgisizlik ise, bu hastalığımızın tedavîsinin ilâcı da ilimdir, bilgidir, irfândır, millî kültür’dür. Bu husûsu îzâh edelim. Bunun için, önce insanın yapısına fikrî-felsefî yönden derin bir bakışda bulunmamız gerekiyor. Şöyle ki:

Yaratılış îtibâriyle, insanın bünyesi (yapısı), birbirinden tamâmen farklı iki ayrı unsurdan meydana gelir. Bunlardan biri beden’dir. Diğeri de rûh’dur. Beden, insan bünyesinin elle tutulup gözle görülen mâddî-zâhirî unsurudur. Rûh ise, elle tutulup gözle (kafa gözü ile) görülemeyen, fakat varlığı kesin olan ma’nevî-bâtınî unsurudur. Bu taksîmi, kısaca ve farklı ifâdelerle şöyle de dillendirebiliriz:

İnsanın bünyesi (yapısı):
a) Beden
b) Rûh.
Veya:
a) Mâddî,
b) Ma’nevî.
Veyahut da:
a) Zâhirî (görünür),
b) Bâtınî (görünmez).

olmak üzere, birbirinden tamâmen farklı iki ayrı unsurdan meydana gelir!...


Her iki unsurun da kendine mahsus tasarruf sâhaları vardır. Yine her iki unsurun da bu sâhalarda tasarrufta bulunmalarını sağlayan bir takım vâsıtaları bulunmaktadır. Bu her iki unsurun da, meselâ çevrelerini gösteren ve tasarrufta bulunmalarının yolunu açan birer gözleri vardır. Bu gözleri:

a) Kafa gözü,
b) Kalb gözü (gönül gözü, akıl gözü)

şeklinde ifâde edebiliriz. Kafa gözü, insan bünyesinin beden unsurunun gözüdür. Beden, bünyenin mâddî unsuru olduğu için, ona âit göz de yalnız mâddî varlıkları görebilir. Fakat gözün mâddî-fizikî varlıkları görebilmesi için ışığa ihtiyâcı vardır. Işıksız göremez. Onun mâddî-fizikî-zâhirî sâhaları görmesini sağlayan ışığı, başta Güneş olmak üzere, çeşitli ışık kaynakları saçar. Kesin olan şey ise, kafa gözünün, mâddî-fizikî varlıkları görmesinin ışıksız aslâ mümkün olmayacağı gerçeğidir. Demek ki, kafa gözünün, mâddî-fizikî âlemi görebilmesi için mutlaka ışığa ihtiyâcı vardır.

İnsan bünyesinin diğer unsuru olan rûh unsurunun da bir gözü bulunduğunu söylemiştik. Bunu; rûh gözü, bâtın gözü, ma’nâ gözü, akıl gözü, kalb gözü, gönül gözü,… gibi deyimlerle ifâde edebiliriz. Bu noktada iyi bilinmesi gereken husûs şu:

- Tıpkı kafa gözünün kendi sâhası olan mâddî-fizikî-zâhirî varlıkları görebilmesi için ışığa ihtiyâcı olduğu gibi, ma’nâ gözünün de kendi sâhasını görebilmesi ve doğru hükme varabilmesi için ışığa ihtiyâcı vardır. Fakat onun muhtâç olduğu ışık, kafa gözünün muhtâç olduğu ışık cinsinden değildir. O, kendisi, elle tutulup gözle görülmeyen ma’nevî bir unsur olduğu için, ışığı da mâddî-zâhirî değildir, ma’nevîdir. İşte, ma’nâ gözünün, doğru hükme varabilmesi için ihtiyâç duyduğu bu ışık, İLİM (BİLGİ)dir!... Nasıl ki, karanlıkdaki kafa gözü, mâddî-zâhirî-fizikî varlıkları göremiyorsa, aynen bunun gibi, ilim-bilgi ışığından mahrum bir ma’nâ-rûh gözü de hâdiseleri, olup bitenleri, olması ve olmaması gerekenleri, bunlar arasındaki münâsebetleri,… doğru olarak göremez ve doğru değerlendirme ve çözümlere gidemez...

Kısacası, ilim-bilgi ışığından mahrum bir ma’nevî göz kördür, doğruları ve eğrileri oldukları gibi göremez, birbirinden ayırt edemez. Tıpkı Güneş’in veya sâir ışık kaynaklarının saçacakları ışıkdan mahrum olan bir kafa gözünün mâddî-zâhirî-fizikî varlıkları oldukları gibi göremediği ve birbirinden ayırt edemediği gibi!...

İşte bu açıklamalarımız, Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketimizin FİKRÎ-FELSEFÎ dayanağıdır!...

Hareketimizin fikrî-felsefî dayanağı da böylece tesbit edildikten sonra, aydınlatma eyleminin hangi vâsıtalarla ve nasıl bir yöntem veya yöntemlerle yapılacağı husûsunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Hemen ifâde edelim:

Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma işi, bu doğrultuda yazılmış temel kitaplar ve eserler vâsıtasıyla yapılacaktır. Nitekim bu husûsta bu vazîfeyi görecek ilk temel eserlerden birkaçı, değerli ta’kipçilerimizin istifâdesine sunulmak üzere hazır durumdadır. Yaygın ve şümullü bir uygulama için de şu tesbitleri yaptık:

1) Âileler, haftanın müsâit bir gün ve sâatinde, bütün âile fertlerinin hazır bulundukları bir sırada en az bir sâatlik bir zaman dilimi ayıracaklar. Bizim, “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma meclisi” olarak nitelediğimiz bu sâatte, adı geçen eserlerin birinden bir konu açılacak, âile fertlerinden biri sesli olarak okuyacak, diğerleri dinleyecek.

2) Komşu hanımlar, kendi aralarında, haftada bir gün, “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma meclisi” tertipleyecekler. Orada, bizim sözünü ettiğimiz eserlerin birinden bir konu açılacak. Aralarından biri sesli olarak okuyacak, diğerleri dinleyecek.

3) Mahalle kahvehânelerinde, haftanın belli bir gün ve sâatinde, “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma sâati” düzenlenecek. O anda orada bulunanlardan biri, sözünü ettiğimiz eserlerin birinden, sesli olarak bir bölüm okuyacak, diğerleri dinleyecek.

4) Ülkemizin hemen her şehir veya kasabasında; şu dernek, bu dernek diye pek çok kuruluş veya dernekler var. Bunların herbirinin, belli zaman ve günlerde toplantıları olur. İşte bu toplantılarda, derneğin gündemindeki konuları görüşülüp konuşuldukdan sonra, “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma meclisi” için de bir mıktâr zaman ayrılacak ve o zaman diliminde, orada bulunanlardan biri, sesli olarak, adı geçen eserlerin birinden bir mıktâr okuyacak, diğerleri dinleyecek.

5) “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma meclisi” câmilerimizde de aynen uygulanabilir. Meselâ, haftanın belli bir gününde ve belli münasip bir vakit namazında, “Doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma sâati” tertiplenir. Câmi görevlilerinden biri, sözünü ettiğimiz eserlerin birinden, sesli olarak bir mıkdâr okur, cemâat dinler.

6) Okuması-yazması olan her insanımız, her fırsat buldukça, bu eserlerin birinden bir mıkdâr okuyup mütâlea etmeyi bir îtiyât ve alışkanlık hâline getirecek ve ömrü oldukça bu okuma ve mütâlea işini devam etdirecek!...

Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketinin uygulanması bahsindeki tesbitlerimiz şimdilik bunlardır. Sanıyor ve inanıyoruz ki, bu mubârek ve pek hayırlı projemizden haberdâr olan insanlarımız, “doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma hareketi”ne hemen katılmak isteyeceklerdir. İşte şimdi de, hareketi kiminle veya hangi eserle başlatmak istediğimizi görelim:

Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketi”ni, YÛNUS EMRE ve ESERİ ile başlatmayı uygun gördük. Bu karârımızın, pek mühim ve pek çok gerekçeleri var. Cümleden birkaçını sayalım:

1) Bizim târihimizde, millî varlık ve bekamızın tehlikeye düştüğü anlarda, Türk Milleti’nin adı-sanı yok olmasın diye, İLÂHÎ İRÂDECE bilhâssa görevlendirilen millî mürşidler, millî önderler ve millî âbide şahsıyetler silsilesi bulunmaktadır. YÛNUS EMRE, bu silsilenin halkalarından biridir. Yâni YÛNUS EMRE, bir zamanlar, Türk Milleti’nin adı-sanı yok olmasın diye, İLÂHÎ İRÂDECE bilhâssa görevlendirilen şahsiyetlerden biridir!...

2) YÛNUS, Millî varlık ve bekamızın iki temel taşı ve temel direği olan dilimizi ve dînimizi olabildiğince güçlendirmek için çalışmış ve didinmiş bir şahsıyettir!...

3) YÛNUS, gelmiş-geçmiş Allah dostlarının en önde gelenlerinden biridir; bağrı başlı-gözü yaşlı bir gönül eridir, engin bir aşk eridir. Aynı zamanda, o esrârengiz üsluplu deyiş (şiir)leriyle, Kur’ân’ın yeryüzüne ve insanlığa getirmiş olduğu “ilâhî aşkı” en yüksek seviyede terennüm eden bir şahsıyettir.

4) YÛNUS; öyle efkârlandıkça, birbiriyle bağı bulunmayan bölük-börçük şiirler yazmış bir şâir değildir. O, şiirlerini Allah’ın Kelâmı Kur’ân-ı Kerîm’in ışığında ve bir sistem dâhilinde yazmıştır. İşte şiirlerini ebediyet-sonsuzluk timsâli Kur’ân-ı Kerîm’in ışığında yazmış olduğu içindir ki, aradan yedi asır geçmiş olmasına rağmen, onun deyiş (şiir)leri değerden hiç düşmemiş, değer kaybetmemiş, bil’akis tâzeliğini ve güncelliğini aynen korumuştur. Halbuki, ondan daha sonraları yaşayan ünlü bâzı şâirlerimiz ve şiirleri gündemden düşmüş ve unutulmuşluğun karanlıklarında adı-sanı anılmaz olmuştur!...


Ben bu yolu bilmezidim

Aşk, gönlüme düştü gider
Aşk elinden dertli yürek,
Kaynayuban taştı gider!

Kanı bizden öndün olan,
Kalmadı dünyaya gelen,
Dün-gün arı tâat kıl’an,
Ol sırâtı geçti gider!

Hep bu’lar sırâtı geçti,
Varıp dost iline düştü,
Gönül maksûda buluştu,
Hazret’e bulaştı gider!

Nefsi doyunca yiyenler,
Kana kana uyuyanlar,
Dili gıybet söyleyenler,
Cehennem’e düştü gider!

Cehennem’e düşen kişi,
Zârîlıkdır anın işi,
Onulmaz bağrının başı,
Büryân olup pişti gider!

Aşk od’una yanmayanlar,
Öleceğin sanmayanlar,
Göz açıp uyanmayanlar,
Şöyle gaflet bastı gider!

Bu aşk bana bir düş idi,
Hakk, müyesser kılmışidi,
DERVİŞ YÛNUS bir kuş idi,
Halk içinden uçtu gider!

____________________________

KELİMELER: Kaynayuban: Kaynayıp, kaynayarak. Kanı= Hani. Öndün= Önce, evvel. Dün-gün= Gece-gündüz. Dün= Gece. Gün= Gündüz. Arı= Temiz, pâk. Tâat kılmak= İtâat etmek. Bu’lar= Bunlar. Dost ili: Allah’ın huzûru. Hazret: Huzûr, Allah’ın huzûru. Zârîlık= Ağlayıp sızlamak. Anın= Onun. Onulmaz= İyileşmez. Bağrının başı= Yüreğinin yarası. Bağır= Ciğer, yürek. Büryân olmak= Kebap olmak. Öleceğin= Öleceğini. Müyesser kılmak= Nasîp etmek.


İşte bunlar ve var olan fakat burada sayıp dökme gereği duymadığımız daha başka gerekçeler dolayısıyla, “Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketi”ni YÛNUS’la başlatmayı uygun bulduk.

Hareketin, Türk Milleti’ne büyük hayırlar ve faydalar getireceği muhakkaktır. Hâlisâne niyâz ve temennimiz, Türk Milleti’nin bütün fertlerinin en kısa zamanda bu hayırlı projeden haberdâr olup, doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma hareketine katılmalarıdır. Bu arada, ta’kipçilerimizden de bir ricâmız olacak. Bu, çevrelerindeki insanları, UYANIŞ YAYINEVİ’nin bu projesinden haberdâr edip, “doğru bilgiler ışığı ile aydınlanma hareketi”ne katılmalarını teşvik etmektir!...

Hayırlı işler yolunda, ihlâsla ve samîmiyetle çalışmak bizden, hepimizden. Başarı ve muvaffakıyet ise Yüce YARADAN’dan!...
                                                                                     *
Dilbilimci-filolog yazar Yaman Arıkan, kelimenin tam ma’nâsıyla, yarım asırlık bir çalışma ve araştırma sonunda, Türkmen Evliyâsı YÛNUS EMRE’yi bütün yönleriyle ve bin şiiriyle gün ışığına çıkardı.

BAŞKA ŞANSINIZ YOK
YÛNUS EMRE
Bu eserlerden öğrenilir.
İşte O Eserler:


BİZİM YÛNUS

Bizim Yunus / Yaman Arıkan


* Yûnus’un üç çeşit hayâtı

* Yûnus’un şiirlerinin esrârı
* Yûnus’un eseri
* Yûnus’un şiirleri

YÛNUS EMRE
VE
SERGİLENEN
MASKARALIKLAR

Yunus Emre ve Sergilenen Maskaralıklar / Yaman Arıkan


* Yûnus’a ve eserine yapılan kötülükler.

* Yûnus şiirleri yayıncıları, Yûnus’u ve şiirlerini nasıl Acemleşdirdiler; Yûnus’un doğru hayât felsefesini nasıl çarpıttılar.
* Yûnus mezarları üzerine sözün özü ve Yûnus mezarlarının esrârı.

YÛNUS EMRE
VE
MUKADDES GÖREVİ

Yunus Emre ve Mukaddes Görevi / Yaman Arıkan


* Yûnus’un uhdesinde, İLÂHÎ İRÂDECE verilmiş MUKADDES BİR GÖREV bulunduğunu biliyor muydunuz?

* Türkmen Beyi Karamanoğlu Mehmed’in, Selçuklu Sarayına karşı çıkışının esas sebebi neydi?

VUSLATA EREN
DERVİŞ
YÛNUS EMRE

Vuslata Eren Derviş Yunus Emre / Yaman Arıkan


* Türkmen dervişi Yûnus, saâdetlerin ve bahtiyârlıkların en yücesine nasıl erişdi.

* Mûcize ve kerâmet mefhumlarına doğru bir açıklama getiremeyen İslâm Dünyâsı, yüzyıllar boyu kitleleri nasıl uyuttu-uyuşturdu ve günümüzde hâlâ nasıl uyutup-uyuşturuyor.

Yedi asır sonra, Yûnus’u ilk defa bütün yönleriyle size tanıtacak bu dört kitaplık YÛNUS SETİ’ne 120 TL karşılığında sâhip olacaksınız!
__________________________________________________________


TÜRK MİLLETİ’nin EVLÂDLARINI DOĞRU

BİLGİLER IŞIĞI İLE AYDINLATMA
PROJEMİZİN DİĞER KİTÂBI

ABDÜLKADİR
GEYLÂNÎ’nin
SOHBETLERİ

Abdülkadir Geylani'nin Sohbetleri / Yaman Arıkan


Bu Eseri Okurken, Rûhunuz Ma’nevî Zevk

Vecd Dalgaları İle Çalkalanacak!
Eserin Mütercimi Filolog Yazar Yaman Arıkan Diyor ki:
- Bugüne kadar, büyüklerimizin eserlerinden yüzlercesini okudum. Bunlardan 50 kadarını da fiilen tercüme ettim. Onların içinde bana en çok te’sir eden, ABDÜLKADİR GEYLÂNÎ’nin SOHBETLERİ oldu.

Evliyâlar sultanının bu eserine 50 TL karşılığında sâhip olacaksınız!
__________________________________________________________


TÜRK MİLLETİ’nin EVLÂDLARINI DOĞRU

BİLGİLER IŞIĞI İLE AYDINLATMA
PROJEMİZİN DİĞER KİTÂBI

İLÂHÎ AHLÂK

İlahi Ahlak / Yaman Arıkan


AYNALAR SİZE YÜZÜNÜZÜ GÖSTERİR

BU ESER İSE ALLAH’a YAKINLIK-UZAKLIK
DERECENİZİ GÖSTERİR!

Tanrı Elçisi Peygamberimiz Buyuruyor ki:

- Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanınız!...
- Allah’ın şöyle şöyle bir kısım ahlâkı vardır. Kim onlardan biri ile ahlâklanırsa Cennet’e girer!...

Allah’a yakınlık-uzaklık derecenizi gösterecek bu esere 30 TL karşılığında sâhip olacaksınız!
__________________________________________________________

BİR HASB-İ HÂL
VE 
BİR ÇAĞRI

Değerli ta’kîpçilerimiz!
Türk Milleti’nin evlâdlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma projemizi gördünüz. Bu proje, 1960’lı yılların başlarında hazırlanmış, fakat bugüne kadar bir türlü yürürlüğe konamamış bir projeydi. Cenâb-ı Hakk’a binlerle şükür ki, âhir ömrümde, belki de hayâtımın son demlerini yaşamakda olduğum bir devirde, uygulandığı takdirde milletimize çok büyük faydalar sağlayacak bu projeyi yürürlüğe koymayı nâçîz şahsımıza nasîp etdi…

Henüz gencecik bir öğrenci olduğum o yıllarda, Yüce Yaradan’ın lütfuyla bir şeyin farkına varmışdım:

- Târihin en şanlı ve en ihtişâmlı milleti olan Türk Milleti, son asırlarında ve günümüzde, târihî şân ve şerefiyle mütenâsip bir noktada, bir mevkide değildi. İnsanlık ufkunun bunca genişlemiş; ilimde, teknikde, teknolojide,… bunca merhale katedilmiş olmasına rağmen, Türk Milleti hâlâ tam aydınlanma çağına girememişdi. Vâkıâ, mekânı Cennet olası millî mürşidimiz Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk, Türk Milleti’nin ve topyekûn İslâm Dünyâsının, aydınlanma çağına giriş hareketini başlatmış idi. Fakat yazık ki, o büyük insanın ölümünden sonraki çapsız, ufuksuz ve cüce yöneticiler, bu hareketi sekteye uğratmışlar, hattâ bir bakıma darbelemişlerdi. Bu durumda, Türk Milleti hemen ve derhal, aydınlanma çağına giriş hareketini başlatmalıydı. Bu hareket, aynı zamanda Türk Milleti’nin rönesansı yâni yeniden doğuş ve yeryüzünde lâyık olduğu yeri alış hareketi olmalıydı. İşte bu mülâhazalarla, üstde, kısaca esaslarını gördüğünüz projeyi hazırladım. Hiç mubâlağasız söylemiş olayım ki, plân gereğince, Türk Milleti’nin evlâdlarının önüne nûrlu engin ufuklar açacak seçme eserleri hazırlamayı da Cenâb-ı Hakk nâçiz kalemimize nasîp etdi. İnşâallah, herbirini sırayla ve peyderpey siz ta’kîpçilerimizin istifâdesine sunacağız…

Değerli ta’kîpçilerimiz takdir buyururlar ki, Türk Milleti’nin evlâdlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma işi, sâdece nâçîz şahsımızın veya falan veya fülân kişinin meselesi değildir. Bil’akis hepimizin meselesidir. Bütün Türk Milleti’nin meselesidir. Sâdece Türkiye Cumhûriyeti Devleti hudutları dâhilinde yaşayan Seksen Milyonun meselesi de değildir. Bil’akis, yer küresi üzerinde mevcut ve yaşayan iki yüz elli milyon Türk evlâdının meselesidir. Bu sebeplerle, derim ki:

- Projemizden haberdâr olan her ta'kipçimiz, Türk Milleti’nin evlâdlarının doğru bilgiler ışığı ile aydınlatılması işinde kendisinin de tabîî bir görevli olduğu bilinciyle:

a) Uygulama işini kendi âilesinde ve çevresinde fiilen hemen başlatmalıdır.

b) Çevresindeki insanları böyle bir projenin varlığından haberdâr etmeli ve uygulamaya onların da katılmalarını sağlamalıdır. Bunları yapmanın hiçbir zorluğu olmadığı gibi, ma’nevî zevki ve şüphesiz, kişinin amel defterine yazılacak sevâbı da vardır. (- İnsanları Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “Ben müslümanlardanım!” diyen kişiden daha güzel sözlü kim olabilir? Fussilet Sûresi, âyet: 33)


Değerli ta’kîpçilerimiz! Bizim ihtişâmlı târihimizde, Türk Milleti’nin gelen nesillerini pek çok konularda irşâd eden seçkin şahsıyetler vardır. Daha da ileri, millî varlık ve bekamız yok olma tehlikesine ma’ruz kaldığı anlarda, Türk Milleti’nin adı-sanı yok olmasın diye, ilâhî irâdece bilhâssa görevlendirilen millî mürşidlerimiz, millî önderlerimiz ve millî âbide şahsıyetlerimiz bulunmakdadır. Bu silsilenin en son halkası, Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk’dür. Türkmen Evliyâsı Yûnus Emre de silsilenin ileri gelen büyük şahsiyetlerinden biridir. Öyle olduğu halde, ölümünün üzerinden yedi asır gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu büyük insan, milletimize doğru-dürüst tanıtılmamış veya tanıtılamamışdı. Cenâb-ı Hakk’ın lûtuf ve takdiri ile, bu evliyâ ozanımızı Türk Milleti’nin evlâdlarına tanıtmak, nâçîz şahsımıza nasîp oldu. Kelimenin tam ma’nâsiyle, yarım asırlık bir çalışma ve araşdırma sonunda, o büyük insanı bütün yönleriyle ve bin adet deyişiyle gün ışığına çıkardık. İki kısım hâlinde yayına hazırlanan bu muazzam çalışmamızın birinci kısmını meydana getiren dört kitaplık Yûnus Seti, evliyâ ozanımızı bütün cepheleriyle anlatmakdadır ve üstde bilgilerinize sunulmuşdur. Evliyâ ozanımızın bin adet şiir (=deyiş)ini ihtivâ eden yedi ciltlik ikinci kısım ise henüz basılamamış ve kitap hâline getirilememişdir. Bu bin şiirin, ilginç ve târihî bir hikâyesi de vardır. Şimdi, önce o hikâyeyi hatırlayalım. Sonra da takipçilerimize çağrımızı duyuralım:


Menkıbe şöyledir:


- Yûnus’un ölümünden çok uzun yıllar sonra, Molla Kasım adında, medresede biraz mürekkep yalamış birisinin eline Yûnus’un dîvânı geçer. Akşam ocak başına oturur. Elinde dîvan. Başlar Yûnus’un şiirlerini okumaya ve kendince tetkik etmeye. Ne var ki, Molla Kasım, şiirleri mollalık bilgileri ve mollalık ölçüleriyle okuyup tartıyor olmalı ki, okuduğu her şiire bir kusûr bulur ve o şiirin bulunduğu yaprağı hemen yırtarak, önünde yanmakda olan ocağa atar. Derler ki, Molla Kasım’ın o gün herbirine bir kusûr bulup ocağa atarak yakdığı şiir sayısı bin adetmiş!...


Molla Kasım, Yûnus’un şiirlerinin tamâmını o akşam okuyamamışdır. Ertesi günü, su kenarına dolaşmaya gider. Yûnus’un dîvânı yine yanındadır. Su başına oturur ve başlar Yûnus’un kalan şiirlerini okumaya. Fakat, üstde de dediğimiz gibi, Molla Kasım, şiirleri yine mollalık bilgi ve ölçüleriyle okuyor olmalı ki, okuduğu her şiire yine bir kusûr bulur ve o şiirin bulunduğu yaprağı hemen yırtarak suya atar. Ancak, bir ara öyle bir şiire gelir ki, Yûnus, o şiirin son dörtlüğünde şöyle demekdedir:


Derviş Yûnus bu sözü,

Eğri-büğrü söyleme,
Seni sîgaya çeker,
Bir MOLLA KASIM gelir!

Bunu gören Molla Kasım, “Eyvâh! Ben ne yapdım!” diyerek saçını-başını yolar amma, iş işten geçmiş bin şiir yakılarak, bin şiir de suya atılarak tam iki bin şiir yokedilmişdir.


Bu menkıbenin pek hoş bir yorumu da vardır. Derler ki:


- Molla Kasım’ın, yakarak buhârlarının ve dumanlarının göklere yükselmesine vesîle olduğu bin şiir, gökde melâikenin ve ervâhın hakkıymış. Suya atdığı bin şiir de, suda yaşayan canlıların hakkıymış. Geriye bin şiir kalmış. O bin şiir de insanların hakkıymış!...


Değerli takipçilerimiz! İşte Molla Kasım’ın mollalık hışmına uğrayıp yok olmakdan kurtulan o bin şiiri yedi asır sonra gün ışığına çıkarmak nâçîz şahsımıza nasîp oldu. Gerek kütüphânelerde, gerekse Anadolu’da Yûnus’un yaşadığı söylenen bölgelerde ve mezarının bulunduğu yerlerde dolaşdık. Uzun yıllar süren zorlu bir çalışma ve araşdırmadan sonra, evliyâ ozanımızın, gönülleri coşduran ve kendinden geçiren muhteşem şiirlerini yedi cildlik bir eser hâlinde topladık. İki safhalı olan bu çalışmamız, 1999 senesinde tamamlanmışdı. Çalışmamızın birinci kısmını meydana getiren dört kitaplık Yûnus Setini basıp kitaplaşdırdık. Fakat o bin şiiri ihtivâ eden ve Yûnus Emre ve Deyişleri adıyla kitaplaşdırmayı düşündüğümüz muazzam eseri bugüne kadar basamadık ve Türk Milleti’nin evlâdlarının istifadesine sunamadık. Tahmin etmiş olacağınız gibi, bunun sebebi, o muazzam eseri basıp kitaplaşdıracak mâlî-nakdî imkâna şahsen sâhip olamayışımız. Uzun yıllar emek verilen, fakat yine uzun yıllar basılamayan böylesi muhteşem bir eserin, o emeği harcayana verdiği ma’nevî sıkıntı ve ıztırâbı, ancak aynı duruma ma’ruz kalmış birisi anlayabilir!...

Değerli takipçilerimizin takdiri ne olur bilmem. Ben öyle sanıyorum ki, evliyâ ozanımızın bu bin şiirinin basılıp kitaplaşdırılması husûsunda hiçbir Türk evlâdı, elinden gelen desteği esirgemeyecekdir. İşte bu düşünce ile, muhterem halkımıza bir çağrıda bulunmayı ma’kul ve uygun gördük. Çağrımızdan haberdâr olan her Türk evlâdı, imkânı nisbetinde ve gönlünden kopduğunca yapacağı nakdî bir bağışla, evliyâ ozanımızın bin şiirinin basılıp kitaplaşdırılmasına omuz vermiş olacakdır. Böylece, ben de, yarım asırlık bir emek ve çalışmamın basılarak eser hâline geldiğini görmekle, âhir ömrümde büyük sevinç ve bahtiyârlık duyacağım. Çağrımızdan haberdâr olan takipçilerimiz, böyle hayırlı ve mubârek bir iş için yapılan bu çağrıyı çevrelerindeki diğer insanlara da duyururlarsa, destek için bağışda bulunacakların halkası genişlemiş ve daha kısa zamanda hedefe ulaşılmış olabilir…

Böyle hayırlı ve mubârek işler için teşebbüs ve gayret bizden, hepimizden; muvaffakıyet ise yücelerin yücesi Tanrı’dan…


Not-1) Türkmen evliyâsının bin şiirinin basımı için yapılacak bağışlar, şu hesâba yatırılacakdır:

Banka Adı: Türkiye İş Bankası A.Ş. 
Hesap Sahibi: Ahmet Bilgehan Arıkan
Şube: Cağaloğlu 
Şube Kodu: 1095
Hesap No: 0919789
IBAN: TR07 0006 4000 0011 0950 9197 89

Not-2) Takipçilerimiz, gerek gördükleri hallerde (0216 368 54 36) no’lu telefonda şahsımla irtibât kurabileceklerdir.

  
3290 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Okuyalım, Okutalım
Site Haritası